Website Information
    Web Site Information :.   Site Info    Whois    Traceroute    RBL Check  

Enter Web Site URL Address:
 

muslalesi.tr.gg: BURASI MUŞTUR - ANA SAYFA
BURASI MUŞTUR MUŞ ilini ve tüm özelliklerini tanıtan müzik,sanat kültür ve eğlence içerikli bir sitedir..Muş hakkında bilmek istediğiniz herşey,Muş lalesi,Muş türküsünün tarihçesi,Anadolunun kapılarının açıldığı Malazgirt savaşı,Alparslan ve Diğer Selçuklu Sultanlarının hayatları,Muş,dua,peygamberlertarihi,osmanlı padişahları,flash,  Fotoğrafları,videolar,türküler,zeka,ölç,oyun,oyna,kodlar,tr,gg,site, oyunları,ansiklopedik bilgiler,muş mu?huş mu?tartışmasına son,yöresel yemekler,3 D mekanlar,radyolar,canlı tv izleme,Muş'un sesi gazetesi,online Kuran okuma,muş yemekleri,folklor,ıq testleri,toy kuşu,ölüme uçan toy kuşumuz,muş üzümü,lale,lale soğanı,el sanatları,ören yerleri,efsaneler,festivaller,kaleler,anıtlar,mehter müziği,marşlar,ney slaytlar,satranç,dama,sudoku,indir,oyna,albüm,foto,html,kodlar,java,scriptler,sitene,kod yağmuru,biri,bunun kodunu anlatsın,elinde,olan,yayınlasın,yardım,etmek,düzenleme araçları,söz,sözcük,sözlük,muş kültürü,havada bulut yok,bu ne dumandır,ano yemendir,gülü çemendir,giden gelmiyor acep nedendir,kışlanın,önünde,çalınır,sazlar,ayağım yalınayak yüreğim,sızlar,yemene,gidene,yüreğim,sızlar,burası muştur,yolu yokuştur,giden,gelmiyor,acep,ne,iştir,  
 
 

BURASI MUŞTUR - ANA SAYFA

Description: BURASI MUŞTUR MUŞ ilini ve tüm özelliklerini tanıtan müzik,sanat kültür ve eğlence içerikli bir sitedir..Muş hakkında bilmek istediğiniz herşey,Muş lalesi,Muş türküsünün tarihçesi,Anadolunun kapılarının açıldığı Malazgirt savaşı,Alparslan ve Diğer Selçuklu Sultanlarının hayatları,Muş,dua,peygamberlertarihi,osmanlı padişahları,flash, Fotoğrafları,videolar,türküler,zeka,ölç,oyun,oyna,kodlar,tr,gg,site, oyunları,ansiklopedik bilgiler,muş mu?huş mu?tartışmasına son,yöresel yemekler,3 D mekanlar,radyolar,canlı tv izleme,Muş'un sesi gazetesi,online Kuran okuma,muş yemekleri,folklor,ıq testleri,toy kuşu,ölüme uçan toy kuşumuz,muş üzümü,lale,lale soğanı,el sanatları,ören yerleri,efsaneler,festivaller,kaleler,anıtlar,mehter müziği,marşlar,ney slaytlar,satranç,dama,sudoku,indir,oyna,albüm,foto,html,kodlar,java,scriptler,sitene,kod yağmuru,biri,bunun kodunu anlatsın,elinde,olan,yayınlasın,yardım,etmek,düzenleme araçları,söz,sözcük,sözlük,muş kültürü,havada bulut yok,bu ne dumandır,ano yemendir,gülü çemendir,giden gelmiyor acep nedendir,kışlanın,önünde,çalınır,sazlar,ayağım yalınayak yüreğim,sızlar,yemene,gidene,yüreğim,sızlar,burası muştur,yolu yokuştur,giden,gelmiyor,acep,ne,iştir,

Keywords: BURASI MUŞTUR MUŞ ilini ve tüm özelliklerini tanıtan müzik,sanat kültür ve eğlence içerikli bir sitedir..Muş hakkında bilmek istediğiniz herşey,Muş lalesi,Muş türküsünün tarihçesi,Anadolunun kapılarının açıldığı Malazgirt savaşı,Alparslan ve Diğer Selçuklu Sultanlarının hayatları,Muş,dua,peygamberlertarihi,osmanlı padişahları,flash, Fotoğrafları,videolar,türküler,zeka,ölç,oyun,oyna,kodlar,tr,gg,site, oyunları,ansiklopedik bilgiler,muş mu?huş mu?tartışmasına son,yöresel yemekler,3 D mekanlar,radyolar,canlı tv izleme,Muş'un sesi gazetesi,online Kuran okuma,muş yemekleri,folklor,ıq testleri,toy kuşu,ölüme uçan toy kuşumuz,muş üzümü,lale,lale soğanı,el sanatları,ören yerleri,efsaneler,festivaller,kaleler,anıtlar,mehter müziği,marşlar,ney slaytlar,satranç,dama,sudoku,indir,oyna,albüm,foto,html,kodlar,java,scriptler,sitene,kod yağmuru,biri,bunun kodunu anlatsın,elinde,olan,yayınlasın,yardım,etmek,düzenleme araçları,söz,sözcük,sözlük,muş kültürü,havada bulut yok,bu ne dumandır,ano yemendir,gülü çemendir,giden gelmiyor acep nedendir,kışlanın,önünde,çalınır,sazlar,ayağım yalınayak yüreğim,sızlar,yemene,gidene,yüreğim,sızlar,burası muştur,yolu yokuştur,giden,gelmiyor,acep,ne,iştir, Coğrafya FİZİKİ COĞRAFYA (GENEL KONUM) 171 Muş İli, Doğu Anadolu Bölgesindedir. 39 29' Ve 38 29' kuzey enlemleriyle 41 06' ve 41 47' doğu boylamlarının arasındadır. Yüzölçümü 8196 km2'dir. Türkiye yüz ölçümünün yüzde 1.1'ini kaplar. Muş ili, doğuda Ağrının Patnos ve Tutak, Bitlis'in Ahlat ve Adılcevaz, kuzeyden Erzurum'un Karayazı, Hınıs, Tekman; Karaçoban (1987'den sonra) batıdan Bingöl'ün Karlıova ve Solhan, güneyden ise Diyarbakır'ın Kulp, Siirt'in Sason ve Bitlis'in Güroymak (1987 sonra) ve Mutki ilçeleriyle çevrilidir. Muş il topraklarının yüzde 97.5'i tarıma elverişlidir. İl topraklarının yüzde 37.9'ünü platolar, yüzde 34.9'ünü dağlar ve geri kalan yüzde 27.2'sini ovalar oluşturur. Muş'un 1985'teki nüfusun 339.492'ydi. Türkiye nüfusunun binde 6.7'sini barındırma Muş nüfus büyüklüğü sıralamasında ülkenin 49. İlidir. Aynı yıl Muş'a kilometre kareye 41 kişi düşüyordu. Muş şehri Güney Doğu Toros Dağlarının uzantısı olan Haçreş dağlarının önemli zirvelerinden Kurtik Dağının kuzeye bakan yamaçlarında, Çar ve Karni derelerinin aktıkları vadiler arasında kuruludur. Şehrin batı sınırın Karni Deresi oluşturur. Kuzey sınırın ise 1955'te yapılan demiryolu hattı ve istasyon çizer. Şehir. zamanla ovaya doğru yayılmış, 2,5 km uzaklıktaki istasyon ve Sütlüce Köyü ile birleşmiştir. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ Muş ili yüksek ve dağlı bir yörededir. İl alanının yüzde 34.9'nü kaplayan dağlar, Güney Doğu Torosların uzantılarıdır. Bu dağlar, Alp - Himalaya kıvrım sistemiyle birlikte oluşmuş genç dağlardır. Rakım, genellikle 1250 metrenin üzerindedir. Genç ve verimli alüvyonlarla örtülü ovalar, il yüzölçümünün yüzde 27.2'sini kaplar. Murat vadisi ile topraklarının doğu-batı doğrultusunda parçalamıştır. Genellikle 1500-1700 m rakımlı platolar il alanının yüzde 37.9'nu kaplar.Güneydoğu Toros Dağları'nın uzantıları Muş il alanın çevreler. Eskiden gür ormanlarla örtülü olan bu genç dağlar, zamanla çıplaklaşmıştır. Muş ilinin başlıca önemli dağları Akdoğan (Hamurpet), Şerafettin, Bilican, Bingöl, Haçreş (Karaçavuş, Çavuş), Otluk ve Yakupağa dağlarıdır. Akdoğan (Hamurpet Dağı) Muş'un kuzeyinde yer alır. Doğrultusu kuzeydoğu-güneybatıdır. Şerafettin Dağları Muş il alanının batısını engebelendirir. Büyük bölümü Bingöl ilinde kalan bu dağlar, doğu-batı doğrultulu çok yüksek ve düzenli bir sırt görünümündedir Bilican Dağları Bulanık ve Liz Ovaları arasında yer alır. Doğrultusu kuzeybatı-güneydoğudur. Bilican Dağlarının en yüksek zirvesi 2950 m. Rakımlı Bilican Tepe (Ziyaret Tepe, Vangesor Tepesi) 'sidir. Diğer önemli zirveleri Avni Kalesi Tepesi (2754 m), Şeyhtokum(2300 m), Karaburun (2500M) ve Hasan Tepeleridir Yakupağa Dağları Muş il alanını güneydoğusunda uzanır. Doğrultusu doğu-batıdır. Muş-Van illeri arasında tabii bir sınır oluşturacak biçimde uzanan bu dağların önemli bölümü Van'dadır. PLATOLAR Platolar il alanının 37.9'ünü oluşturur. İl alanını kuzey ve kuzeybatısında yer alan bu platolar Murat vadisinin tavanı ile bu dağların zirveleri arasında sıralanır. Az dalgalı ve kalın bir toprak tabakası ile örtülüdürler. Bol sulu ve otludurlar. Bu nedenle Muş tarımın en gelişmiş dalı hayvancılıktır. VADİLER VE OVALAR Muş ilindeki vadiler Murat Irmağı ve kollarınca açılmıştır. Bu vadilerin en önemlisi Murat Vadisidir. Muş il alanının yüzde 27.2'sini ovalar oluşturur. En önemlisi Muş, Bulanık, Malazgirt ve Liz Ovalarıdır. Murat Vadisi İl alanının kuzey batısında başlar. Başlangıçta kuzey güney doğrultulu derin bir boğaz biçiminde olan vadi sonra batıya döner. Bulanık ovasına girer. Muş Ovası Türkiye'nin en büyük ovalarından biridir. Alanı yaklaşık 1650 km2'dır. Uzunluğu 80 km, genişliği ise 30 km'yi bulur. Basamaklı bir yapı gösterir. Ovanın güneyini Haçreş Dağları çevirir. Kuzeyde ise Şerafettin Dağları ve bu sıranın uzantıları vardır. Muş ovasının doğu ucunda Nemrut Dağı yer alır. Batı ucunda ise dağlık alanlar vardır. Bulanık Ovası İlin doğusundadır. Yüzölçümü 5252 km2'dir. Bu ova Murat ırmağı boyunca uzanan ince bir şerit görünümündedir. Genişliği ancak birkaç km. olan ovanın uzunluğu yaklaşık 20 km. kadardır. Bulanık ovasında genellikle tahıl ve bol miktarda koyun ve sığır yetiştirilmektedir. Liz Ovası Bilican Dağlarının güneyinde başları Murat Irmağına kadar uzanır. Yüzölçümü 160 km2'dir. Dalgalı bir yapı gösterir. Rakım Murat Irmağına doğru artarı. Geniş kesimi mera olan Liz Ovasında tahıl, koyun ve sığır yetiştirilir Malazgirt Ovası Muş il alanının doğusunda yer alır. Yüzölçümü yaklaşık 450 km2'dir. Murat ırmağı ovasının kuzeybatısında geçer. Malazgirt ovası güneyde Süphan Dağı ve uzantıları ile Van Gölünden ayrılır. Geniş bir bozkır görünümündedir. AKARSULAR Muş il alanı Fırat Havzası içindedir. İl topraklarını sulayan önemli akarsular murat ile onun kolu olan Karasu'dur. Murat Irmağı Van Gölünün kuzeyindeki Aladağ'dan doğar. Uzunluğu 600 km kadardır. Muş il sınırların kuzey doğudan girer. Kuzey-güney doğrultusunda bir süre akan ırmak bu sırada birkaç küçük dereyle ve doğuda da Karakaya Deresiyle birleşir. Debisi 200-300 m3'tür. Debi ırmağın kabardığı zamanlarda 2500 m3 bulur. Suyun azaldığı zamanlarda ise 50-70 m3 kadar düşer. Murat ırmağının besleyen diğer akarsular şunlardır: Badişah, Şehit, Heftreng, Körsuyu Liz, Köşkler dere çaylarıdır. Karasu Göroymak'ta doğar. Muş il sınırlarına güneyde girer. Uzunluğu 68 km kadardır. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda akar. Başlıca kolları Daralı ovadan kaynağını alan 27 km uzunluğundaki Abdulbahar, Kazana Tepesinden doğan 35 km uzunluğundaki Kelereş ile Çar ve Karni'dir. Muş il sınırları içindeki diğer önemli akarsular şunlardır: Aynı adlı dağdan doğan Çiçek veren Deresi (13 km), Aktuzladan doğan Heronek suyu (24 km), Bilican dağından kaynağını alan Liz Suyu (32 km), Kımsoradan doğan Çılbuhur deresi (27 km) ve Hamurpet Dağından kaynağını alan Memanlı suyudur. (24 km). GÖLLER Muş ile sınırları içinde kalan başlıca göller: Haçlı (Bulanıklı), Hamurpet (Akdogan), Küçük Hamurpet, Gaz (Kaz) gölleridir. Haçlı (Bulanık) Gölü İlin güneydoğusunda Bulanık ilçesinin güneyindedir. Göl adını güneyindeki Haçlı Köyünden almıştır. Göl Bulanık adını ise suyun genellikle bulanır oluşundan almıştır. Bir lav seti gölüdür. Haçlı gölü de kuzeyindeki Kızkopan volkanının yükselmesi ile oluşmuştur. Yüzölçümü 10 km2 kadardır. Gölde derinlik 7 m. aşmaz. Haçlı Gölü güneybatıdan akan Şeyhtokum Deresi ile birkaç kaynaktan beslenir. Gölün su düzeyi bütün yıl boyunca hemen hemen aynı kalır. Kışın donduğun göl sathında yürünebilmektedir. Gölde alabalık ve aynalı sazan bulanmaktadır. Hamurpet (Akdoğan) Gölü Varto ilçesinin kuzeybatısında Hamurpet dağlarının batısında yer alır. Yüzölçümü 3 km2'dir. Gölün her tarafı dik kayalarla çevrilidir. Oldukça derindir. Kaynak ve kar suları ile beslenir. Kış aylarında donar, su seviyesi tüm yıl boyunca pek değişmez Gölde bol miktarda alabalık ve aynalı sazan bulunmaktadır. Ördek, kaz, turna ve kunduz da bulunmaktadır. Hamurpet gölünün yaklaşık 300 m kadar güneyinde ve biraz daha yüksekte küçük dairesel bir göl daha vardır. Küçük Hamurpet diye anılan bu gölden çıkan bir dere bu göldeki fazla suyu Hamurpet Gölüne boşaltır. Bu gölde de bol miktarda alabalık vardır. Gaz (Kaz) Gölü Malazgirt ilçesine bağlı Aktuzla Bucağının yakınlarındaki bu göl Karstik bir göldür. Gölün suyu tuzlu ve acıdır. Derinliği azdır. Kenarları sazlıktır.Bu nedenle ilkbaharda burası göçmen kuşlarını akınına uğrar. Kaz, ördek, su tavuğu en çok rastlanılan hayvan türleridir BİTKİ ÖRTÜSÜ Muş il alanın bitki örtüsü step bitkileri, çayır otları ve meşe ormanları oluşturur. Kuzeye doğru sokulan dağlar ise yüksek platoların bazı kısımları da meşe ormanları görülür. Bu ormanlar sürekli tahrip edildiklerinden, zamanla bozuk bataklıklara dönüşmüşlerdir. Saf meşeden oluşan bu ormanlar, geçiş kuşaklarına doğru bodurlaşırlar. Yüksek platoların büyük kısmı step bitkilerinden iyi gelişmiş otlarla kaplıdır. Bu otlar yeşilliklerin bütün yıl korurlar. Kış aylarında kar altında kalırlar. Muş dağlarının yüksek kesimlerde ise dağ çayırları hakim bitki örtüsünü oluşturur. Bu çayırlar yeşilliklerini yıl boyunca korurular. Kışın kar altında kalırlar. Muş yöresinde 1800 -1900 yıllarında Sovyetler Birliğinden İlimize getirilerek dikildiği, yörenin iklim şartlarına iyi adapte olduğu, kaliteli ve bol üzüm üretildiği bilinmektedir. Bağcılığın gelişmeye başlaması ile birlikte mahzenlerde toplanan şıralar Fransa’ya ihraç edilerek Dünyaca ünlü bordo şarabı yapımında kullanılmıştır. Cumhuriyetin İlk yıllarında 90.000 kıy ye üzüm alındığı literatürlerden öğrenilmiştir. Bu zamanlarda yetişen kaliteli olduğu bilinen yerli asma çeşitleri bölge halkının önemli gelir kaynaklarından biri olup, bölge ekonomisinde önemli yere sahip olmuştur. Fakat zamanla bağ alanları önemli ölçüde azalmış ve üretim düşmüştür. Don olayları, ve gatasyon kısalığı ve üretim tekniği yetersizliği bağcılığın gerilenmesine neden olan sebeplerdir. BAĞ YERLERİ Son yıllarda uygulanan Muş İli Kırsal Kalkınma Projesi ile Valiliğimizce uygulanan Yeşil Kuşak Projesi kapsamında bağ alanlarının geliştirilmesi ve mevcut olan ekonomik ömrünü tamamlamış bağ alanlarının iyileştirilmesi çalışmaları yapılmaktadır. Bu şekilde eski bağ alanları yeniden oluşturularak bölge halkına ve ülke ekonomisine katkıda bulunulması amaçlanmaktadır. İlimizde bağ alanı olarak Mongok, Merkez Karaağaç Dağ dibi, İncebel, Mehmetcan, Kale, Pamukluk, Aşağı Yongalı ( Page ), Karaağaçlı, Çiriş, bağlan faal durumda bulunmaktadır. Siyah, beyaz ve mor çeşitleri mevcut olup, ince kabuklu çekirdekli buruk tadı vardır. Genel olarak şaraplık ve sıralık çeşitler olmasına rağmen bölgede sofralık olarak tüketilmektedir. Bölgemizde yetiştirilen başlıca üzüm çeşitleri özellikleri şunlardır : Siyah Vakkas : Bölgede üretimi en çok yapılan üzüm çeşittir, Salkımları orta büyüklükte, bol daneli, şıra oranı ve albenisi yüksektir. Sînciri ; Dayanıklı bir çeşit olması ve geç hasat edilebilmesi nedeniyle tercih edilen bir çeşittir. Salkımları orta büyüklükte, beyaz renkli, daneler sıkı, şıra oranı yüksek ve tadı tatlıdır, Kaşper : Bol verimlidir. Siyah ve beyaz çeşitleri vardır. Verim ve üretim alanı fazladır. Sonbaharda geç hasat edilen bir çeşittir. Beyaz Üzüm : Beyaz renkli, orta iri taneli sulu ve gevrektir. Öküz Gözü : Orta irilikte, salkımları sıkı ve dallı koniktir. Güz Üzümü : Geç olgunlaşan, dayanıklı ve verimli bir çeşittir. Keçi Memesi: Küçük taneli, sıkı salkımlı ve konik yarısı vardır. Şıra oranı fazla olması nedeniyle şaraplık kalitesi yüksektir.îklim, toprak, yer ve yöney, üzüm çeşidi, anaç ve mekanizasyon gibi faktörler terbiye sistemi ve bakımla yakından ilgilidir. Yetiştirilen üzüm çeşitleri bölgede karın fazla yağması, soğukların dondurucu olması, bağ alanlarının yamaç ve rakımın yüksek olması ( 1700 mt) nedeniyle terbiye sistemi yüksek sistem olmayıp alçak sistem denilen yerdensürükleyici olarak yetişmektedir. Böylece Asma dallarının fazla kardan kırılması önlendiği gibi dalların kar altında kalması nedeniyle soğuklardan zarar görmesi önlenmiş olmaktadır. İlkbahar aylarında belleme ve kazıma işlemi yapılmakta olup, ilkbahar ve sonbahar aylarında budama yapılmaktadır. Dikimden itibaren ilk İki yıldan sonra sulamaya ihtiyaç duyulmamaktadır. Bölgede yetiştirilen üzüm çeşitleri bağ alanlarında büyük zarar yapan floksera zararlısına karşı dayanıklı olması bölgede tercih edilmektedir, İlimiz bağ alanlarında Bağ Mildiyö hastalığı ile Bağ Yaprak Uyuzu ve Bağ Çadır Tırtılı zararlıları zarar vermektedirÜrün Miktarı ve kalitesi î Bağ alanlarında yıllık ortalama verim 300 kg/da' dır. Bağ alanı 560 dekar olan bu bölgede yılda yaklaşık î 68.000 kg ürün elde edilmektedir. Muş İline diğer bölgelerden getirilerek piyasada satılan üzüm çeşitleri 500.000 TL– 1.000.000 TL fiyatla satılırken, Muş üzümü olarak bilinen yerli çeşitler 2.000.000 TL' ye satılmaktadır. Hedef ve Düşünceler : Valiliğimizce yürütülen yeşil kuşak projesi çerçevesinde İl Müdürlüğümüzce yapılan yayım çalışmaları İle bağ evlerinin yapılması, yapılan yol, su depoları, talî boru hatları, elektriğin götürülmesi ile bağcılık teşvik edilmiştir. Bölgede yetişen üzüm çeşitlerinde gerekli çeşit özellikleri ile ilgili çalışmalar yapılmamıştır. Bazı çeşitlerde isim tescili yapılmamış olup, halk arasında bilinen isimler kullanılmaktadır. Üzümçeşitlerinin özelliklerinin yapılacak bilimsel çalışmalarla ortaya çıkarılarak, çeşit tescilinin yapılması sağlanmalıdır. Belirtilen çalışmalar yapıldığı taktirde ürün kalitesi ve verimi artırılarak hali hazırdaki üretim miktarı daha da artırılabilir. Geleneklerimiz SOSYAL HAYATTA MUŞ Muş ve çevresinin sosyal hayatında geleneksel yapı hakimiyeti sürmektedir. Tarihe bakıldığında Türk Devlet geleneğinin en köklü ve en belirgin yapısı olan aşiret unsuru özelliğini halen korumaktadır. Zira Türk devletleri Tarihinde, aileler birleşip obaları; obalar birleşip aşiretleri; aşiretler birleşip oymakları; oymaklar birleşip beylikleri; beylikler birleşip devletler oluşturuyorlardı. Bu noktadan hareketle töreler inançla birleşip önemli bir konuma gelmiş özellikle köylerimizde bu hayat biçimi sosyal yapıyı güçlendiren bir faktör olarak karşımıza çıkar. DOĞUM TÖRENLERİ: Muşlular esasen kalıplaşmış ve eskiden beri devam ede gelen birçok merasimleriyle kendi gelenek ve göreneklerini devam ettirmektedirler. Doğum törenleri de modern tıbbın hayatımıza girmesiyle unutulmaya yüz tutmuştur. Doğuma Hazırlık: Doğumun olacağı ev büyük bir temizlik yapılarak hazırlanılır. Güzel kokularla evin havası değiştirilir. Anne adayı yıkanır ve yeni elbiseler giydirilir. Göbek annesi (Çocuğun göbeğini kesen) denilen çok çocuklu anneler ve tecrübeli nineler davet edilir. Komşuların hazırlamış olduğu çörek ve yemekler, gelen misafirlere ikram edilir. Doğum zamanı yaklaştığında evin yeme içme ihtiyaçları genellikle komşular tarafından karşılanır. Sofra hazırlanarak anne adayının evine getirilir. Bu durum doğum gerçekleştikten sonra yedi gün boyunca devam eder. Doğum müddetinden kırk gün sonra ya da kırkı çıktıktan sonra baba, yeni doğan bebekle birlikte eşini kayınpederine götürür. Belli bir süre geçtikten sonra ya kendisi ya da kayınpeder tarafından eşi ve çocuğu geri getirilir. DOĞRUM SONRASI TÖRENLER: Ad Verme : Çocuğun doğumunu müteakip 3-7 gün içerisinde özellikle baba (damat) tarafının büyükleri ve anne (gelin) tarafının büyükleri, bebeğe isim verilmesi için davet edilirler. Büyüklere danışılmadan ve onay alınmadan büyüklerden herhangi birinin adının bebeğe verilmesi hoş karşılanmaz. Bebeğe isim verilirken, kundaklı bebek kucağa alınır. Sağ kulağa ezan, sol kulağa tekbir okunarak bebeğin ağzına kızılcık ya da içinde şeker eritilerek hazırlanan sudan verilir. Bu merasimin sonunda çocuğa ismi verilir. Doğan her çocuk için maddi durumları iyi olan ailelerce ‘Hakika’ denilen kurbanlar, fakir ailelere dağıtılmak amacıyla kesilir. Ayrıca yakın komşular yemeğe çağrılır. BEŞİK: Bebek dünyaya geldikten 40 gün sonra anne ayağa kalkarak evin dışına çıkar. Loğusa annenin, anası kız kardeşi babasını evlerine gönderme amacı ile bu merasim düzenlenir. Kırkıncı günde eve yakın komşular ve akrabalar davet edilir. Her davetli yanında çocuk için giyim, beşik aksesuarları çeşitli hediyeler getirirler. Bu hediyeler arasında nazar boncuğu mutlaka bulunur. Getirilen bu hediyeler, önceden hazırlanmış beşiğe ya da yastığa iliştirilir ve hayır duada bulunulur...Misafirlerin gitmesinden sonra yaşlı ve saygın bir bayan tarafından (genelde loğusa annenin kayınvalidesidir) bir leğende ‘Kırk Suyu’ hazırlanır. Çocuğun saçını kesmekle görevli kişice çocuğun saçı kesilir ve çocuk yıkanmaya alınır. Tas veya büyükçe bir tahta kaşıkla su, ‘Kırk Suyu’ndan dua ve niyazlarla alınıp çocuğun başına dökülür ve annesinin ziynet eşyalarının batırılmış olduğu ılık suda yıkanır. Daha sonra yıkama işini yapan hanım tarafından bir defa sallanır ve kurulanıp pudralanarak giydirilir ve kundaklanır. Bebeğin tıraşındaki saçı toplanarak tartılır. Bu saçın ağırlığınca altın, gümüş ya da para, tıraşı yapana verilir. Zengin aileler de adak kurbanı keserek etini yedi yoksul aileye dağıtırlar. Bebeğin saçı ise yeni bir beze sarılıp saklanır. Sünnet Merasimi: Eğer bebek erkek ise, masraflarını üzerine alan bir yakının kirveliği eşliğinde sünnet ettirilir. Sünnet zamanı bebek ya bir haftalık iken ya da yedi yaşına kadar bekletilebilir. Kirve olanın bütün ailesi de sünnet olan çocuğun ailesinin kirvesi sayılır ve yeni bir yakınlığın doğmasına sebebiyet verir. Bu gelenek karşımıza çok eskilerde yaşanan ‘Putlaç’ geleneğinin uzantısı olarak çıkar. (Putlaç, kirvelik geleneğinde kirvenin ailesi ile çocuğun ailesi arasında, - İslam’dan gelen bir hüküm olmamasına rağmen- kız alıp vermeme ve kirveliğin akrabalık derecesine vardırılmasıdır.) Diş Hediği: İlimizde çocuğun ileride hangi mesleği seçeceğini belirlemek amacıyla veya gurbette bulunan çocuğun hal ve durumunun nasıl ya da ne şekilde olduğunu anlamak için uygulanan bir takım pratik ve yorumlara dayalı fal şeklidir. Çocuk ilk dişini çıkardığında yakın akrabalarının katılımıyla ‘Diş Hediği’ adı verilen küçük bir merasim de çocuğun önüne her birisini ayrı mesleği temsil eden bıçak, kalem, kitap, bilezik, ekmek gibi nesneler bırakılır. Çocuk bunlardan hangisine uzanır ve alırsa ileride o mesleği seçeceğine inanılır. Eğer çocuğun diş çıkardığının farkına ilk annesi varır ve bir büyüğe sürpriz yaparsa çocuğun dişlerini gören ilk kişinin de çocuğa hediye alması usulden de olsa gerekli hale gelir. EVLENME GELENEĞİ: İlimizde ataerkil aile düzeni hakimdir. Bu nedenle geleneksel olan görücü usulü ile evlenme Orta Asya’dan gelen bir yaşam biçimi olarak karşımıza çıkar. Bilindiği üzere Dede Korkut Destanlarından Bamsı Beyrek, evlendirilmek istendiğinde babası, Kanlı Kocaya evleneceği kızın vasıflarını, ve ,bu, vasıflar ,doğrultusunda evleneceğini, kızı görmeye bu şekilde gidebileceklerini, ifade, etmiştir. Hatta, günümüzde ,izleri, yavaş, yavaş ,silinmeye, başlayan ,Beşik Kertmesi olayının benzerine de Dede Korkut Destanlarından Bamsı Beyrek hikayesinde rastlıyoruz. Kız Görme (Bakma): Kız görmeye (bakmaya) erkek tarafının büyükleri karar verir. Aracılara müracaat edilir. Kız tarafına yakın (genellikle akraba) birinin vasıtasıyla ya haber gönderilir ya da beraber görücü gidilir. Görücü gidenler, kızın ev içerisindeki hal ve hareketlerini, güzelliğini gözlerler. Kızdan, el ve ev işlerindeki becerilerini görmek amacıyla işlediği nakışları göstermesi istenir. Usulen su istenir. Su verirken gelişine, yürüyüşüne; suyu verirken duruşuna dikkat edilir. Kız da bu konularda dikkatli ve eğitimlidir. Suyu ikram ederken elini göğsüne koyar ve saygıyla hafifçe tebessüm eder. Bunu bardağı geri alırken de yeniler. Bu hareketler, kızın aile terbiyesi ve inceliği açısından önemli göstergeler olarak kabul edilir. Görücüye gelen misafirler giderken yine gelin adayının ayakkabılarını nasıl önlerine koyduğuna dikkat ederler. Kız İsteme ve El Öpme: Bu konu iki aile arasında ortaklaşa tespit edilir. Genellikle Perşembe günleri kız istemeye gidilir. Günümüzde hafta sonları da ‘kız istemeye’ dahil edilmiştir. Erkek tarafı yakın akraba ve komşularının ileri gelenleri ile birlikte erkekli kadınlı yatsı namazından sonra kız evine giderler. Erkekler ayrı bir odada toplanırlar. Yapılan ikramlar özellikle kabul edilmeyip önce hal hatır sorularak erkek tarafının en yaşlı olanı söze başlar - Efendim siz bize buraya neden geldiğimizi hiç sormadınız?.. Kızın velisi biraz sıkılgandır. Hoş geldiniz, sefa getirdiniz. Misafire niçin geldiniz diye sormak bizim gelenek ve göreneklerimizde yeri yoktur, ayrıca bunu sormak bize düşmez. - Eh o halde biz buraya niçin geldiğimiz açıklayalım: Biz buraya Allah’ın emri Peygamberin kavli ile kızınız .......’yi oğlumuz .........’e istemeye geldik. Kulun takdirinden çok Takdir-i Huda önemlidir. Rızayı-i Bariye itaat etmek gerekir. Hz. Peygamberimiz ‘evlenin’ diye buyurmuşlardır. Bu sünnette uymak muteberdir. icap etmesi durumunda diğer misafirlerde söze karışırlar. Neticede kızın babası kendi ev halkının ve kızının görüşünü de aldıktan sonra ve uygun görülmüşse şunları söyler: “Misafirler siz hoş geldiniz, sefa geldiniz. Siz böyle uygun görüyorsanız ben de; bir kızdır size kurban ettim. Allah mutlu ve hayırlı etsin” diyerek rızasını bildirir. Bunun üzerine erkek tarafının en genci kız tarafının en büyüğünden başlayarak ellerini öper. Bu törene ‘el öpme’ denir. Bu arada hazırda bekletilen fakat başta kabul edilmeyen ikramlar yeniden talep edilir ve koyu bir sohbet ortamı sağlanmış olunur. - Kadınları ,bulunduğu, odaya ,da haber ,salınır. Erkeğin annesi, babası ,veya ,bacısı ,gelin, adayına ,söz yüzüğünü ,takarlar. Çeşitli ,ikramlardan ,sonra ,erkekler, arasında ,gelin, adayı ,tarafına, istenen ,hediyeler konuşulmaya başlanır. Bu hediyeler genelde at, silah,takı ve başlık parası kararlaştırılır. Bazı yörelerimizde başlık parasına”Süt Hakkı” denir. Bu adetler günümüzde unutulmaya yüz tutmasına rağmen az da olsa bazı köyler de bu adetler halen sürmektedir. Şerbet İçme: Nişan törenine yörede ‘şerbet içme’ denilmektedir. Bu tören genellikle Pazar günleri yapılır. Erkek tarafı, eş-dost dolaşarak ya da koçurgan (davet edici) vasıtasıyla tören duyurulur. Şerbet İçme töreni kızın evinde yapılır. Erkek evinden en az iki kadın şerbet ezmek ve dağıtmak üzere sabah erkenden kız evine gider. Erkek evinden getirilen şeker, suda eritilir ve şerbet renklensin diye içine kızılcık şekeri katılır. Şerbet ikramı sırasında biri misafirlere kuru, diğeri ise ıslak havlu tutarlar. Erkek tarafının davetlileri öğleye kadar törene katılırlar. Misafirler, erkeğin babası ve mahallenin hocası tarafından karşılanır. Şerbet, gümüş kupalarda ikram edilir. Erkeklerin töreni bitince, kadınlarınki başlar. Tören gece yarısına kadar sürer. Kadınlar,önce erkek tarafının evinde toplanırlar. Sonra topluca kız evine giderler. Burada önce eğlence faslı başlar; kadınlar bir ağızdan oyun havaları söyleyip def çalarlar. Bu şenlik vakit ilerledikçe nişan yapılacak yere doğru kayar. Erkek tarafının eşya sandığı odanın ortasına konulur. Sandık açılır, içindekiler teker teker gelen kadınlara gösterilir. Takılar gelin adayına takılır. Buradaki tören böylece sürer gider. Sabah kız tarafı bir sürahi şerbetle nişan yüzüğünü erkek evine yollar. Damat adayı nişan yüzüğünü parmağına takar ve yüzüğü getiren kadına şerbet ve bahşiş verir. Nişanla düğün arasında geçen her ayda ‘Pay Töreni’ (Gelin Görme) yapılır. Erkek evi, bir tepsi kurabiye, baklava, tatlı, elbise, bilezik, terlik gibi hediyeler gönderir. Güveyi Giydirme: Düğün genellikle çarşambadan başlar. Davetlilerin öğleyin güveyin evinde toplanmalarıyla ‘Güvey Tıraşı’na başlanır. Berber tıraşa başlayınca sesi güzel olanlar yanık türküler okurlar. Berber bahşiş almak için ‘ustura kesmiyor’ diye birkaç kez durur. Tatmin edici bahşişini aldıktan sonra tıraşa devam eder. Tıraştan sonra damadı giydirme işlemine başlanır. ‘Damatlık’ elbiseler, güveyin başı üzerinde üç kez dolaştırılarak tek tek giydirilir. Güveye elbiseleri sağdıçlar giydirir. Güveyin iki sağdıcı olur. Bunlardan biri evli, diğeri ise bekar olur. Damatlık giydirildikten sonra sağdıçlardan biri damadın sağ koluna girerek gelen davetlilerin önünde saygı gösterisi olarak durulur ve ilk önce aile büyükleri olmak üzere büyük olanlarının elleri öptürülür. Bu törenin ardından topluca yemek yenilir. Gece Düğünü: Gece düğünü, yatsı namazından sonra başlar. Misafirler hep beraber çalıp eğlenirler. Eğlence aracı genellikle davul–zurnadır. Bu arada damadın sağdıçlarının yerine oturmak isteyen ya da sağdıçların iyi hizmet etmediklerini gören davetlilerden biri, çarşıdan bolca yemiş alarak döner ve sağdıçlara şöyle der: “Bu yemişleri şimdi dağıtacağım. Ya bedelini ödersiniz, yada biriniz yerinden kalkar, sağdıç ben olurum.” Yemişler dağıtılır. Sağdıçlar da bedelini öderler. Yemişi çarşıdan alıp getiren kişi düğünü terk eder. Eğer sağdıçlar yemişin karşılığını ödememişler ise biri yemişi getirene yerini bırakmak zorunda kalır. Ama yerini bırakma çok büyük bir hakaret olarak kabul edildiğinden, yeri terk etmektense neyse bedel ödenir. Kına: Gelinin baba evinden ayrılışın ilk işaret kına yakmak törenidir. Gece düğün sürerken kına töreni yapılır. Düğün evindeki davetlilerden kadınlı erkekli bir bölümü kız evine gider. Erkekler ve kadınlar ayrı odalarda eğlenirler. Kadınlar, götürdükleri çerezleri misafirlere dağıttıktan sonra bir tepsi içinde kına getirilir. Tepsinin çevresi mumlar ile donatılarak ortaya konur. Gelinin ellerine ve ayaklarına kına yakılır. Kına yakılırken gelinin annesi tarafından hediye olarak gelinin kınalı eline altın bırakılır. Bu arada yanık türküler, maniler... okunur. Bu türkülerin en yaygını evden ayrılan kızın annesine hitaben söylediği “Hıneyi Getir Ane”dır: Hıneyi getir ane Parmağı batır ane Bu gece mısafıram Al koynan yatır ane Maydanoz bağladılar Ciğerim dağladılar Men şoförü almazdım Başıma bağladılar Kalede var çeperler Çepere su seperler Uzak yoldan geleni Terli terli öperler Bu türküler okunurken gelin ağlar, erkek tarafı ise güler. Misafirlere de kına dağıtıldıktan sonra eğlenceler sürdürülür. Kınacılar düğün evine yani erkek tarafının evine döner. Bunlardan ‘yenge’ denilen üç bekar kız gelinin yanında kalır. Uyuyanların eteklerini birbirine dikmek, uykuda iken birbirinin yüzünü boyamak gibi eğlenceler gece boyu yapılır. Damadın kınası, düğün evinde yapılır. Kına tabağı içindeki mumlar yakılır ve evin genç kızlarınca içeriye getirilir. Biraz eğlenildikten sonra damadın sağ elinin serçe parmağına kına sürülerek bağlanır. Davetliler de parmaklarına kına sürerler. Her iki kına töreninde de çalgıcılara bolca bahşiş verilir. Damadın yakınları gece düğün evinde sabaha kadar eğlenme için kalırlar. Gelin Götürme Sabahın erken saatlerinde düğün alayı kız evine gider. Kız evinde kapı genellikle kapalı tutulur. Kapının açılmayacağını, açılabilmesi için taleplerini şöyle dile getirir: “ya tabanca, ya para, ... isterim. Vermezseniz kapıyı açmam”. İstedikleri ya temin edilir ya ad gönlü hoş edilerek kapı açtırılır. Gelin hazır olunca bir koluna damadın sağdıçlarından biri, diğer koluna ise kızın kardeşlerinden biri girerek gelin yavaş yavaş baba evinden çıkarılır. Gelin bütün ailesi ile helalleşip vedalaşır. Anne ve baba kızlarına, “iyi bir gelin olasın, kaynananın sözünden dışarı çıkmayasın. Yoksa emeğimizi ve sütümüzü helal etmeyiz” derler. Gelin alayının dönüşü mutlaka farklı yoldan olmalıdır. Alay, yolda bahşiş almak isteyenlerce kurulan barikatlarla sık sık karşılaşır. Düğün alayından önce gelinin aynası, çeyiz sandığı, yatağı ve diğer eşyaları gider. Yol boyunca testi kıranlara, su dökenlere de bahşiş verilir. Damat sağdıçlardan biri ile dama çıkarak gelini bekler. Gelin attan ya da arabadan inerken başına çerez, bozuk para serpilir. Paralar bereket getirir inancıyla orada bulunanlarca paylaşılır. Yemişler de “ağbat başan, (darısı başına)” denerek gençlere yedirilir. Kapının girişinde gelinin avucuna bal sürülür. Oda bu balı kapının üst eşiğine sürer. Bu adet ile gelinin-kaynana ilişkinin tatlı olacağına inanılır. Bereket getirsin diye su dolu küp hızla yere çarpılarak kırılır. Gelin odasına alındıktan sonra damat ile bir süre baş başa kalır. Damat gelinin duvağını açarak “Yüz Görümü” hediyesini takar ve sağdıçlarca gezmeye götürülür. Komşular gelin görmeye gelirler. Yatsı namazından sonra damat, sağdıçlarınca odasına götürülür. Damat iki rekat namaz kılar. Damadın ablası kardeşi ile gelinini el ele tutuşturur: “bunu sana teslim ettim. Seni de Allah’a teslim ettim” diye nasihatte bulunur. Güvey ile gelin baş başa bırakılır. Gelin yüz görümlüğünü almadan damatla konuşmaz Sabah namazından çıkılınca sağdıçlar gelerek damadı evden alır, hamama götürürler. Gelin ise gerdekten üç gün sonra hamama götürülür. Sağdıçlar hamamdan sonra birer gün arayla yemek verirler. Pazar günü de damat sağdıçları yemeğe çağırır ve hediyeler verilir.tüm,illerin,fotoğrafları,Efsaneler Kızıl Ziyaret Söylencesi Muş'un güneyindeki Kurtik Dağları üzerinde, eşsiz tabiat güzellikleriyle dolu bir düzlük vardır. Buraya Kızıl Ziyaret Tepesi denir. Tepeye ait efsanenin çeşitli anlatılarının en yaygın olanı şöyledir: Bir zamanlar Kızıl Ziyaret Tepesi'nde yaşayan fakir bir adamın, dünya güzeli bir kızı varmış. Periden daha alımlı olan kızın güzelliği dillere destanmış. Kız bir çobana sevdalanmış ve onun yavuklusuymuş. iki sevdalı bir araya geldiklerinde, hep kuraca klan yuvayı konuşur, gelecek mutlu günlerin hayaliyle yaşarlarmış yine aynı yörede yaşayan zengin mi zengin bir ağa varmış. Bu ağanın da şımarık mı şımarık bir oğlu varmış, Kızın güzelliği bu ağa oğlunun da kulağına gitmiş. Ağa oğlu, kızı gidip ba¬basından istemiş. Kız, Ben ağa oğlunun olmam demiş. Ağa oğlu da da, Ben ki bu yörenin ağasının oğluyum, beni istemeyen kızı zona da olsa alırım demiş. Ağa oğlu, adamlarını alarak kızın yaşadığı Kızıl Ziyaret Tepesi'ne gitmiş. Kız ve çoban yavuklusu, ağa oğlunun zorbaca bu niyetinden habersiz, her zaman olduğu gibi kuracakları yuvayı konuşuyorlarmış. Ağa oğlu ve adamları, kızla çobanın bu¬luştukları yere gelmişler. Ağa oğlu, daha önce söylediklerini bir kere daha tekrarlamış ve Güzel kız, ben seni istedim, ama sen bana varmadın. Ben de seni zorla alacağım, demiş. Ağa oğlu ve adamlarının niyetini anlayan kızla yavuklusu, kurtulmak için çareyi kaçmakta bulmuşlar. Onlar kaçmış, ağa oğlu ve adamları kovalamış. Bu kovalamaca, dik bir uçurumun başına kadar sürmüş. Kız çare sizlikten Allah 'a yalvarmaya başlamış: Yarabbim, ne olur, beni bu adama yar edeceğine, yer yarılsın da ikimiz de içine girelim. demiş. Allah kızın duasını kabul etmiş ve kız duasını tamamlar tamamlamaz yer yarılmış ve kızla yavuklusu yan yana yerin içine girmişler. Yerin içine girerken, kızın bir tutam saçı, dışarıda kalmış,O gün bu gündür, kızın bir tutam saçının dışarıda kaldığı yerde, yemyeşil çimenler çıkar. Kızıl Ziyaret Tepesi'ne, güzeller güzeli kızla, yavuklusu çobanın yerin içine girdiği yere gelenler, bu efsanevi aşıklara dua ederler. -------------------------------------------------------------------------------- Bayındır Baba Söylencesi Malazgirt Savaşı'nın ünlü komutanlarından Bayındır Baba'ya ilişkin söylence şöyledir: Muş'lu bir delikanlı Yemen Çölleri'nde savaşırken yaralanır, yıkıldığı yerde su su diye inlerken ağzına bir desti uzanır. Ak sakallı nur yüzlü bir adam, testisiyle bağrını serinletir, yarasını sarar. Delikanlı kendine gelince, kim olduğunu sorar. Dede: Ben Bayındır Baba'yım. Sen askere çağrıldığında ilkin arkadaşlarınla beni ziyaret etmiştin. Ziyaret borcumu şimdi ödüyorum. der ve ortadan kaybolur yiter. Bayındır Baba'nın askere gidenlerin ve ziyaretçilerinin koruyucusu olduğu yönündeki inanış günümüzde de yaygındır. -------------------------------------------------------------------------------- Üç Kardeşler Hikayesi. Zamanın birinde bir baba ile üç oğlu varmış. Gel zaman git zaman, baba ölünce oğulları babalarından kalan malları bölüşmüşler. Büyük ile ortanca oğlan, küçük kardeşleri İdris'e otuz koyunun sadece beşini vermişler. İdris bu duruma çok içerlemiş ve ağabeylerinden intikam almaya ant içmiş. Kendi payına düşen koyunları almış İdris ertesi sabah, sahipsiz bir koyun sürüsü görmüş ve sevinmiş. Koyunları alarak köyüne gitmiş. Kardeşleri koyun sürüsünü görünce, şaşırmış ve Bu kadar koyunu nereden buldun diye sormuşlar, idris'te; Koyunlarımı karşı dağa götürdüm, sabah kalktığımda baktım ki bu kadar olmuşlar, siz de götürün, sizinki de çoğalsın demiş. İki kardeş koyunlarını aldıkları gibi dağa çıkmışlar ve gece sürünün yanında uyumuşlar. Sabah olunca ne görmüşler: Bütün sürüyü kurtlar yemiş! Bir teki dahi sağ kalmamış. Büyük kinle köye inip Idris'in evini yakmışlar. İdris büyük bir üzüntü içinde evinin yanışını seyretmiş. Ev tümüyle yanıp kül olunca külleri torbalara doldurmuş, karısını da yanına alarak köyü terk etmiş. yollara düşmüş, bir paşanın konağına varmış. Paşanın adamları torbaların içinde ne olduğunu merak edip sormuşlar. İdris de, İran Şahı'nın bizim padişaha gönderdiği hazinedir. demiş. Adamlar buna inanmamışlar. Hazine tek kişi ile yola çıkarılır mı? diye sormuşlar. İdrisde, Kimsenin dikkatini çekmesin diye benimle gönderdi demiş. İdris, adamların niyetlerinin kötü olduğunu anlamış ve gece torbaların içindeki külleri boşaltarak yerine küçük taş parçaları ve madeni eşyalar doldurmuş. Karısıyla birlikte yatıp uyumuşlar. Gecenin bir vak¬tinde paşanın adamları gizlice ya¬klaşarak getirdikleri bir miktar altını İdris'in başucuna bırakarak çuvalları alıp gitmişler. Bunları gören İdris, he¬men karısını uyandırmış, altınları al¬dığı gibi kaçarak köyüne dönmüş. Kardeşleri İdris'in bu zenginliğini gö¬rünce şaşırmış ve sormuşlar Bu ka¬dar altını nereden buldun? Bize de söyle! İdris de, Ben yaktığınız evi¬min kömürlerini toplayıp paşa ko¬nağına götürdüm. Orada, kömür alan var mı, diye sordum. Bana altın verip kömürleri aldılar, demiş. Bunu duyan ağabeyleri hemen evlerini yakmış ve çıkan kömürleri çuvallara doldurdu¬kları gibi yola koyulmuşlar. Paşanın adamları bunları görünce temiz bir dayak atarak şehrin dışına atmışlar. iki kardeş oturup, İdris'ten nasıl bir intikam alacaklarını düşünüp planla¬mışlar. Köye dönünce, İdris'i öldürmeye kıyamamış, ama bir torbaya koyarak dağlarda kuşlara yem olması için bir ağaca asmışlar ve köylerine dön¬müşler. İdris birinin asıldığı ağacın yanından geçtiğini fark edince, Ben muhtar olmak İstemiyorum diye bağırmaya başlamış. Adam şaşırarak yanına gelmiş ve sormuş; Ne diye bağırıyorsun, seni buraya kim astı?İdris, Bana muhtar ol, dediler, ben de kabul etmedim. Beni soyarak bu¬raya astılar. Akşama kadar kabul et¬mezsem elbiselerimi vermeyecekler demiş. Yabancı, Ben muhtar olabili¬rim demiş. İdris de Tabii olabilirsin, sen elbiselerini bana ver ve bu torba¬nın içine gir. Akşam gelip seni alıp muhtar yaparlar demiş. Yabancı bu öneriyi kabul ederek elbiselerini çı¬kartıp İdris'e,verdikten sonra çuvalın içine girmiş. İdris, adamın atını ve kır¬bacını alarak köye gitmiş. Kardeşleri, İdris'i bu halde görünce şaşırmışlar, Nereden buldun bunları? demişler. Beni astığınız yere bir ker¬van geldi. Çok zengindiler. Yükleri de çok olduğu için dağıtacak adam arıyorlardı. Gidin size de versinler demiş. İki kardeş hemen dağa doğru koşmuşlar. Bu arada, çuvalın içinde¬ki adam kendisini kurtarmış ve bir ağacın altına oturmuş. İki adamın gel¬diğini gören adam eline geçirdiği ka¬lın bir sopayı alarak gizlenmiş. Kardeşler aralarında, İdris bizi yine kandırdı, burada kervan falan yok, onu öldürelim demişler. Gizlenen adam da sanmış ki, kendisini öldüre¬cekler. Gizlendiği yerden aniden fır¬layarak iki kardeşi oracıkta öldürmüş. Böylece İdris iki kardeşinden kurtulmuş. -------------------------------------------------------------------------------- Kambur Hikayesi Bir zamanlar iyi mi iyi, çalışkan mı çalışkan bir külhancı varmış. Otuz-otuzbeş yaşlarında olan külhancı şehrin hamamında çalışırmış. Kimsenin varına yoğuna karışmaz, kendi halinde bir adammış. Ne var ki, sırtındaki kamburu yüzünden herkes ismi yerine kambur diye çağırırmış. Bir gece hamamda kimse kalmamış. Külhancı da bundan istifade ederek hamama girmiş ve göbek taşının üzerine uzanıp yatmış. Gecenin geç saatlerinde, garip sesler duymaya başlamış. Taht üzerine kurulmuş birinin bir süre adamla hamama girdiğini, tahttaki adamın kalabalığa konuştuğunu görür gibi olmuş. Külhancı da elini önünde hürmetle bağlayarak tahtın üzerindeki adamı dinlemeye başlamış. Adam bazı talimatlar vermekteymiş. Biraz sonra çalgılar çalmaya başlamış. Hamamdakiler çeşit çeşit oyunlar oynamış ve türküler söylemişler. Külhancı da bu oyunlara katılırmış. Onlarla beraber oynamış ve eğlenmiş. Hamam faslı bittiğinde, tahtta kurulan adam, el etmiş, birkaç kişi yanına gelmiş. Onlara sormuş, Söyleyin bakalım, biz bu külhancıya ne iyilik edelim. Aralarından biri, Şu belindeki kamburu çıkaralım demiş. Tahttaki adam memnun olmuş ve emir vermiş Kamburu yere yatırmış ve belindeki kamburu çıkarmışlar, biraz sonra da geldikleri gibi kalkıp gitmişler. Giderlerken de kambura sıkı tembihte bulunmuş, Sakın sırrını kimseye söyleme! demişler. Sabah olup da külhancı uykudan uyanınca, bakmış ki belindeki kam bur yok! Çok sevinmiş, şöyle bir doğrulmuş, filiz gibi bir delikanlı olduğunu görmüş. Hamam zamanı halk hamama gelirken, külhancı da çarşıya çıkmış. Külhancıyı gören herkes hayretler içinden sormuş, Külhancı, hayrola, ne oldu senin kamburuna? Ne yaptın da kayboldu? Külhancı da gayet sakin cevaplarla karşılamış bu soruları: Efendim, beni hamam iyileştirdi, gece, gidip kızgın göbek taşının üzerine uzandım, herhalde, iyi terlemişim, sabahleyin kalktığımda kamburumu inmiş gördüm. O şehirde çok zengin bir kambur da ha varmış. Zengin bunu duyunca külhancıya koşmuş. Külhancı zengin kambura da aynı açıklamalarda bulunmuş. İyileşmek isteyen zengin kambur, hamama girmeye,külhancı olmaya karar vermiş ve bu kararım uygulamış. Birkaç gün sonra zengin kambur bir gece sıcak göbek taşının üzerine uzanmış. Gecenin geç vaktinde hamamın kapılan açılmış. Zengin kambur büyük bir korkuya kapılmış. Tıpkı önceki külhancının görür gibi olduğu manzarayla karşılaşmış. Tahtın kenarından tutan zengin kamburun, içinden kötü kötü şeyler geçmeye başlamış. Tahttaki adamın emri üzerine, zengin kamburu tutup bir köşeye bağlamışlar. Hamam ve eğlence faslı bittiğinde tahtın üzerindeki adam, yine yanına adamlarını çağırıp sormuş: Arkadaşlar, biz bu adama ne iyilik yapalım?. Onlar da, Şöyle bir iyilik yapalım, öbürünün kamburunu buna takalım demişler. Zenginin kamburuna bir kambur daha eklemişler. Sonra da çekip gitmişler. Zengin kambur sabah kalkıp doğrulduğunda, kamburunun ikileştiğini görmüş ve hemen gerçek külhancıya gitmiş: Yahu sen, ne yaptın, beni mahvettin demiş. İyi kalpli külhancı onun, ikinci kamburunu görünce hiç sesini çıkarmamış. Zengin kambura, Ne yapalım, herkes, kalbinin barını yer demiş.! Bunun üzerine zengin kambur, külhancıya İşte, senin kamburunu da ben taşıyorum demiş. Külhancı da zengin kambura ders verircesine şu sözleri söylemiş: Sırrını söyleme dostuna, o da söyler dostuna. Sen sen ol kimseye sır verme Festival / Organizasyon Her yıl düzenlenen Organizasyonlar ve Festivaller.. 23 Mart Malazgirtin Kurtuluşu (23 Mart 1918) 30 Nisan Muş'un kurtuluşu 10-11 Mayıs Lale Festivali Temmuz ,ayında Varto ,Koğ ,Tepesi (Güneşin Doğuşu) Festivali (Başlangıç ve bitiş ,tarihleri, Varto Belediyesi ,tarafından, düzenlenmekte ,ve duyurulmaktadır.) 26 Ağustos Malazgirt Meydan Zaferi (26 Ağustos 1071) OSMAN GAZİ Babası : Ertuğrul Gazi Annesi : Hayme Hatun Doğduğu Tarih : Söğüt, 1258 (Hicri 656) Öldüğü Tarih : Bursa, 1326 (Hicri 726) Saltanatı : 1281 - 1326 Devlet Sınırları : 16.000 km2 Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Gazi 1258'de Söğüt'te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, annesi Hayme Hatun'dur. Osman Gazi, Ertuğrul Bey'in üç oğlundan birisidir. Osman Gazi uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli, ela gözlü ve kalın kaşlıydı. Omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı aşağı kısmına oranla daha uzundu. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. İç ve dış elbiseleri geniş yenliydi. Osman Gazi değerli bir devlet adamıydı. Dürüst, tedbirli, cesur, cömert ve adaletliydi. Fakirlere yedirip, giydirmeyi çok severdi. Üzerindeki elbiseye kim biraz dikkatlice baksa, hemen çıkartıp ona hediye ederdi. Her ikindi vakti kendi evinde kim varsa onlara ziyafet verirdi. Osman Bey diğer kardeşlerinden büyük değildi, fakat adeta bir idareci olarak yaratılmıştı. Zira bu hususta çok büyük kabiliyet sahibi idi. Babası vefat ettikten sonra diğer bütün beyler, ittifakla Osman Bey'i aşiretin reisi olarak tanıdılar. Osman Gazi, 1281 yılında Söğüt'te Kayı Boyu'nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta çok ustaydı. Aşiretin ileri gelenlerinden Ömer Bey'in kızı Mal Hatun ile evlendi ve bu evlilikten ilerde Osmanlı Devleti'nin başına geçecek olan oğlu Orhan Gazi doğdu. Osman Gazi, Ahi Şeyhlerinden Edibali'nin görüşlerine değer verir ve ona saygı duyardı. Sık sık Şeyh Edibali'nin Eskişehir Sultanönü'ndeki Dergâhına gider ve misafir kalırdı. Osman Gazi bir gece Şeyh Edibali'nin dergâhında misafirken, bir rüya gördü. Sabah olunca hemen Şeyh Edibali'ye koşup, ona şöyle dedi: Şeyhim, rüyama girdiniz. Göğsünüzden bir ay çıktı. Yükseldi, yükseldi, sonra benim koynuma girdi. Göbeğimden bir ağaç büyümeye başladı. Büyüdü, yeşillendi. Dal, budak saldı. Dallarının gölgesi bütün dünyayı tuttu. Rüyam ne manaya gelir. Şeyh, bir süre sustuktan sonra ona şöyle dedi: Müjdeler olsun ey Osman! Hak Teala, sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızımda sana eş olacak. Bu olaydan sonra Şeyh, kızı Bala Hatun'u Osman Bey'e verdi. Bu evlilikten de Alaeddin doğdu. Anadolu'da kurulup, 600 yıllık bir tarih diliminde ve üç kıtada hüküm süren Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi, 1326'da Bursa'da Nıkris hastalığından öldü. Vefat ettiğinde geriye bıraktığı mal varlığı şunlardı: Bir at zırhı, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, bir tirkeş, birkaç at, üç sürü koyun, tuzluk ve kaşıklık. Osman Bey Vefat ettiği zaman zayıf bir rivayete göre, Söğüt'te babasının yanına defnedilmiş ve Bursa alınırsa oraya defnini vasiyet etmişti. Bunun için 1326'da Bursa alındıktan sonra vasiyeti yerine getirilerek cesedi Bursa'ya nakledilip, Hisar'da (Saint Eli) namına yapılmış olan Gümüşlü Kümbet’e defnedilmiştir. Fakat vekayiin tetkikine göre vefatının 1326'da Bursa'nın teslim alınmasından sonra olduğu anlaşılıyor. (Osmanlı Tarihi, Uzunçarşılı) Osman Bey zamanında yaşayan İslam büyükleri: Silsile-i Sadet-i Nakşibendiyye'nin onuncu ve on birinci halkalarını teşkil eden, Hace, Arif Rivgiri ve Hace Mahmud İncir Fagnevi (k.s.) Hazretleri, Şeyh Saadettin Cibavi, Bahaüddin Veled ve Müellif Pehlivan Mahmud Poyraz. Osman Gazi'nin eşleri ve çocukları: Osman Gazi iki evlilik yapmıştır. Birinci eşi Türkmen beylerinden Ömer Bey'in kızı Mal Hatun'dur. Orhan Gazi bu eşinden doğmuştur, ikinci eşi Şeyh Edibali'nin kızı Balâ Hatun'dur. Bu iki eşinden yedisi erkek, biri kız olmak üzere sekiz çocuğu olmuştur. Erkek çocukları Orhan Gazi, Alâeddin Bey, Savcı Bey, Çoban Bey, Melik Bey, Hamid Bey ve Pazarlı Bey, kızı ise Fatma Hatun'dur. . OSMAN GAZİ Babası : Ertuğrul Gazi Annesi : Hayme Hatun Doğduğu Tarih : Söğüt, 1258 (Hicri 656) Öldüğü Tarih : Bursa, 1326 (Hicri 726) Saltanatı : 1281 - 1326 Devlet Sınırları : 16.000 km2 Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Gazi 1258'de Söğüt'te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, annesi Hayme Hatun'dur. Osman Gazi, Ertuğrul Bey'in üç oğlundan birisidir. Osman Gazi uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli, ela gözlü ve kalın kaşlıydı. Omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı aşağı kısmına oranla daha uzundu. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. İç ve dış elbiseleri geniş yenliydi. Osman Gazi değerli bir devlet adamıydı. Dürüst, tedbirli, cesur, cömert ve adaletliydi. Fakirlere yedirip, giydirmeyi çok severdi. Üzerindeki elbiseye kim biraz dikkatlice baksa, hemen çıkartıp ona hediye ederdi. Her ikindi vakti kendi evinde kim varsa onlara ziyafet verirdi. Osman Bey diğer kardeşlerinden büyük değildi, fakat adeta bir idareci olarak yaratılmıştı. Zira bu hususta çok büyük kabiliyet sahibi idi. Babası vefat ettikten sonra diğer bütün beyler, ittifakla Osman Bey'i aşiretin reisi olarak tanıdılar. Osman Gazi, 1281 yılında Söğüt'te Kayı Boyu'nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta çok ustaydı. Aşiretin ileri gelenlerinden Ömer Bey'in kızı Mal Hatun ile evlendi ve bu evlilikten ilerde Osmanlı Devleti'nin başına geçecek olan oğlu Orhan Gazi doğdu. Osman Gazi, Ahi Şeyhlerinden Edibali'nin görüşlerine değer verir ve ona saygı duyardı. Sık sık Şeyh Edibali'nin Eskişehir Sultanönü'ndeki Dergâhına gider ve misafir kalırdı. Osman Gazi bir gece Şeyh Edibali'nin dergâhında misafirken, bir rüya gördü. Sabah olunca hemen Şeyh Edibali'ye koşup, ona şöyle dedi: Şeyhim, rüyama girdiniz. Göğsünüzden bir ay çıktı. Yükseldi, yükseldi, sonra benim koynuma girdi. Göbeğimden bir ağaç büyümeye başladı. Büyüdü, yeşillendi. Dal, budak saldı. Dallarının gölgesi bütün dünyayı tuttu. Rüyam ne manaya gelir. Şeyh, bir süre sustuktan sonra ona şöyle dedi: Müjdeler olsun ey Osman! Hak Teala, sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızımda sana eş olacak. Bu olaydan sonra Şeyh, kızı Bala Hatun'u Osman Bey'e verdi. Bu evlilikten de Alaeddin doğdu. Anadolu'da kurulup, 600 yıllık bir tarih diliminde ve üç kıtada hüküm süren Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi, 1326'da Bursa'da Nıkris hastalığından öldü. Vefat ettiğinde geriye bıraktığı mal varlığı şunlardı: Bir at zırhı, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, bir tirkeş, birkaç at, üç sürü koyun, tuzluk ve kaşıklık. Osman Bey Vefat ettiği zaman zayıf bir rivayete göre, Söğüt'te babasının yanına defnedilmiş ve Bursa alınırsa oraya defnini vasiyet etmişti. Bunun için 1326'da Bursa alındıktan sonra vasiyeti yerine getirilerek cesedi Bursa'ya nakledilip, Hisar'da (Saint Eli) namına yapılmış olan Gümüşlü Kümbet’e defnedilmiştir. Fakat vekayiin tetkikine göre vefatının 1326'da Bursa'nın teslim alınmasından sonra olduğu anlaşılıyor. (Osmanlı Tarihi, Uzunçarşılı) Osman Bey zamanında yaşayan İslam büyükleri: Silsile-i Sadet-i Nakşibendiyye'nin onuncu ve on birinci halkalarını teşkil eden, Hace, Arif Rivgiri ve Hace Mahmud İncir Fagnevi (k.s.) Hazretleri, Şeyh Saadettin Cibavi, Bahaüddin Veled ve Müellif Pehlivan Mahmud Poyraz. Osman Gazi'nin eşleri ve çocukları: Osman Gazi iki evlilik yapmıştır. Birinci eşi Türkmen beylerinden Ömer Bey'in kızı Mal Hatun'dur. Orhan Gazi bu eşinden doğmuştur, ikinci eşi Şeyh Edibali'nin kızı Balâ Hatun'dur. Bu iki eşinden yedisi erkek, biri kız olmak üzere sekiz çocuğu olmuştur. Erkek çocukları Orhan Gazi, Alâeddin Bey, Savcı Bey, Çoban Bey, Melik Bey, Hamid Bey ve Pazarlı Bey, kızı ise Fatma Hatun'dur. ORHAN GAZİ Babası : Osman Gazi Annesi : Mal Hatun Doğduğu Tarih : 1281 (Hicri 680) Öldüğü Tarih : 1360 (Hicri 761) Saltanatı : 1326 - 1359 Osmanlı Devletini Osman Gazi kurmuştu. Fakat onu teşkilatlandıran ve büyük bir devlet haline getiren Orhan Gazi idi. Orhan Gazi sarı sakallı, uzunca boylu, mavi gözlü idi. Yumuşak huylu ve merhametli, fakat yerine göre şiddetli ve şecaatliydi. Fakirleri sever ve ulemaya hürmet ederdi. Son derece dindar, adaletli ve tebaasına kendisini sevdirmesini çok iyi bilirdi. Bizzat halk içine girer, onlarla

Tags: muslalesi, muştur, sayfa, ana, burasi, hat, edeb, hüsn, levha, bir, muş, daha, insan,

Muslalesi.tr.gg

Content Revalency: Title: 50.00%   Description: 20.81%   Keywords: 4.97%  |  Document size: 134,337 bytes
More info: Whois - Trace Route - RBL Check
 
MUSLALESI.TR.GG - Site Location
Country/Flag DE Germany
City/Region/Zip Code , ,
Organization QSC AG
Internet Service Provider QSC AG
 
MUSLALESI.TR.GG - DNS Information
IP Address 80.190.202.44 ~ Whois - Trace Route - RBL Check
Domain Name Servers
Mail Exchange
 
Site Response Header
Response HTTP/1.1 200 OK
Server Apache
Date Thu, 14 Apr 2011 09:22:07 GMT
Content-Type text/html; charset=ISO-8859-9
Cookie l=1; expires=Thu, 14-Apr-2011 09:52:07 GMT; path=/; domain=.tr.gg


  IP Index    TLD Index    Domain Index    Site Index New   Copyright © 2024 Cybernet Quest.